Biz

Kıvırcık salata mı çoban salata mı

İnsan basit bir salatayı yaparken ne düşünebilir? Ne kadar geriye gidebilir? Hangi konuları aklından geçirebilir?Bir domates ne hatırlatır, soğan ne yaşatır? Ben neden bünyeyi rahat bırakamadım. Her şeyin altında bir neden arıyorum, bir de oturup buluyorum. Sonra düşün babam düşün…

Küçükken sofrada, yemeğin en güzel kısımlarını bize verirdi annem. Sonra da babama. En son kendine alırdı. Üç dilim mi kalmış, biz alalım diye beklerdi. Kendi almazdı.

Şimdi anne olarak bakıyorum. Tamam, bize veriyordu. Haklıydı. Kayınvalideme bakıyorum, en son kendine alıyor. Benim de önceliğim kızım. Da, takıldığım konu farklı. Ki beni tanıyan siz anladınız siz onu.

Mesela, bir köfte kalıyor, “sen al” diyorum. Hani adamcağız almaya teşebbüs etmiyor. Bana vermeye çalışıyor. Yok ama illa o alsın istiyorum. Irmak yemiyorsa, öncelik Arkın’da. Bende değil. Aynen gördüğümü yapıyorum. “Kadın yemez yedirir”i uyguluyorum. O mutfakla ilgili olmayan ben kalkıyor sofradan, birden sofraya annem geliyor sanki.

Biz çoban salata severdik. Bol domatesli, soğanlı. Çoğunluk o yapılırdı. Evlendim, baktım Arkın yeşil salatacı. İkisini birden yapmaya başladım. Ee ama sonra da üşendim çalışan biri olarak her akşam iki çeşit salata yapmaya. Çobanı ayda yılda bir yer olduk.

Şimdi Irmak domates sevmediği için hepten yeşil salata yiyoruz. Bol soğanlı, kıvırcıklı, göbekli, rokalı.

Alışkanlık bu ya, her yemeğe de yakıştırmıyorum bu salatayı. Peki neden kendi sevdiğimi de yapmıyorum ki zaman zaman? İki salata yapamıyorsam, tercihim neden çobandan yana değil? Yiyen bunu yer, yemeyen yoğurt.

İşte akşamüstü domatesleri doğrarken aklıma geldi. “Şimdi” dedim kendi kendime, “kesin neden yeşil yapmadın” diyecek.

Bir yandan da cevap hazırladım. Karşımdaymış gibi konuştum. Oysa sesini çıkarmadı ki…

Çocuk hariç konuşuyorum. Kalan bir dilim pasta, kalan son köfte, ekmeğin son dilimi… Hepsinin adresi aynı. Onlar bizden bekleseler de beklemeseler de yapıyoruz işte. İçimizdeki kadın, anne, domestik insan ve hormonlar nasıl ağır basıyorsa kocayı doyurmak, kendi yediğimizden tat almanın önüne geçiyor.

Şimdi diyorum acaba bu pişiren psikolojisi mi? Düşüneyim… Evde balık Arkın’dan sorulur. Pişirmesi de alması da ondan. Yapıyor, bana vermeye çalışıyor. “Ay yok” diyorum, yine o alsın istiyorum. O pişirmiş olmanın getirdiği hazla bana yedirmeye çalışırken, ben mutlaka o yesin istiyorum. Kazanıyorum da. Bazen Irmak devreye giriyor, kavga ediyoruz sanıyor. Ve o son lokma hep ona gidiyor. O yedikçe benim karnım doyuyor.

Bu nasıl bir nesilden nesle geçişse, gerekli konularda da aynı performansı gösterse süper olur.

Aklımdakini aktarmayı başardım mı bilmem. Umarım yapabilmişimdir…

 

Ve son olarak Google’da salata arayıp da buraya gelenlerden özür dilerim. Siz ne arıyordunuz, karşınıza ne çıktı. 🙂

4 Yorum
  1. sinem 8 yıl ago
    Reply

    içimi okumussunuz gibi geldi bende bu ara bunları sorguluyorum

  2. Öğrenen Anne 8 yıl ago
    Reply

    Benim eşim Alman, bir de benim halimi düşün.. Tabii ki aynen senin gibi ben de “en son anne alır”ı görmüşüm, bu kural olarak hiç konuşulmadığı halde böyle öğrenmişim.. Bir de annem kariyer sahibi kadın, feminist kadın ama yine de almaz kendine. Hoş babam da öyledir bizim evde, lütfen sen al, hayır hayatım sen al.. Böyle görmüşüm, ailedeki sevgi bu sanmışım. Sonra evlendim işte sizin Alman enişteyle 😀 Aaaa o ne, köftenin sonu çocuğa bile değil hop kendi ağzına, aaa yemeğin etli ya da gıdalı bölümü kendine çocuğu o yediriyorsa bile önünde ekmeksi gıdasız boş taraflar! Nasıl yani? Bilerek de yapmıyor, düşünmüyor bile.. Otomatik, hop mideye. Evrimsel bir psikoloji arıyorum ben bu davranışın altında, hani mağara döneminde onlar avlanmaya gidiyor ya dışarıya, gıdalı tarafı onlar yemiş, biz mağarada oturmuş toto büyütüyoruz ya, sona kalmışız vs. Mantığa oturtmaya çalışıyorum yoksa boşanıcam aaa.
    Çocukları beslemeden yiyemeyen türk kadınıyım, bazen yemek yiyemeden yatıyorum, enayiliğime doymayayım..
    Ps. Bu arada benim Kayınvalidem de Alman olduğu için tabii ki yemeğin en güzel yanını seçip tabağına alıyor. Yani kültürel bir evrim sorunsalıyla karşı karşıyayız.

  3. syma 8 yıl ago
    Reply

    Bugun en son yazmış olduğunuz hthayat.com daki yazınızı okuduktan sonra üstüne de bunu okuyunca Şunu söylemek istedim,Neden Psikoloji okumuyorsunuz? Bence Hem ikizler burcu için hem de yazdıklarınızdan sizi tanıdığım kadarı ile çok size uygun bir bölüm .İşletme gerçekten size göre değil.Gazetecilikte güzel tabiki ama Bence olmanız gereken ve sizi yansıtan insanları dinleyen derdine ortak olan ve derdine derman arayan bir meslek olarak psikoloji sizin işiniz 🙂 Sevgiler..

    • admin 8 yıl ago
      Reply

      Ne güzel olurdu. Ama ben psikolog olana kadar 45-46 olurum 🙂

Yorum Yap

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Devamı

post-image
Biz

Çok içimden geldi…

Yıl 1999, 21 yaşındayım. Sabah Gazetesi’nin Bayan Sabah ekinde köşe yazıyorum. Sunulan fırsata bakar mısınız? (Gerçi herkese sunulmuyordu, kendimi de ezmeyeyim şimdi burada…) Aylarca...
devamı